DEDiKODU VE YALAN






DEDiKODU VE YALAN

Dilin felaketlerinden biri de dedikodu yapmak, yalan söylemektir. yalan yere veya gerçek yere yemin etmektir. Haksız yere veya haklı yere Vallahi demektir. Lisanı iki de bir “vallahi” demeye alıştırmak büyük bir felakettir. Çünkü doğru söylerken “vallahi” demeye alışan bir insan, yalan söylediği zaman gayet rahatlıkla aynı kelimeyi kullanacaktır. Her aklı başında olan insan, birgün ağzından bu kelimenin çıkmasından korktukları gibi, diğer günde bütün amellerini, kaybedecek bir kelimenin çıkmasından vede kıyamet günü de Hak Teala’nın huzuruna kapkara bir yüzle varmaktaana son derece korkar ve çekinirler.


Yalan İki Çeşittir

Bir kimse hem yalan söyler hem de birisine gidip filan kişi, seninle ilgili şunu ya da bunu söyledi, derse bu hem yalancılık hem de de, dedikoduculuk olmuş olur. Yani isteyerek yalan söyleyen kimsenin ağzından öyle bir pis koku çıkar ki, o kişinin omuzları üzerinde bulunan melekler bu kokudan tiksinerek kaçarlar. Çünkü, yalanla iman bir yerde duramaz.

Yalanın girdiği yerden iman çıkar. Hele ki, kişiler arasında dedikodu yaparak, laf taşıyıcılık yapmak ve de iftira etmek çok büyük günahlardandır. “Bu büyük bir iftiradır…” Nur suresi ayet:16 buyurmaktadırç Yine Hz. Allah, diğer ayette ise: “Artık murdarlıktan, putlara ibadet etmekten ve yalan konuşmaktan kaçınınız.” El-hacc:330 buyurmaktadır. Ayetlerde gördüğümüz gibi iftira küfürle denk tutulmuştur. Bir kimseden bir kimseye işitilen sözün taşınması asıl dedikoduculuk da budur Resulullah (s.a.v) onlar için şöyle buyurmuştur:

“Aranızda kötü olanlar iki yüzlü olanlardır. Onlar birine bir yüzle, diğerine başka bir yüzle gözükürler.

Dedikodu Üzerine...

Adamın birisi kölesini alır pazara getirir ve tellala:

– Bunu satacağım ama , bir ayıbı var taliblerine haber ver , der.

Derken birisi köleye talip olur. Tellal kölenin ayıbı olduğunu söyler. Alıcı ayıbının ne olduğunu soruncada, son derece ftiracı , dedikoducu olduğunu , dışarda duyduğu herşeyi eve getirdiğini, evde olan bir sırrı dışarı çıkardığını belirtir. Ama bütün bunlara rağmen köleyi almak isteyen adam <> diyerek köleyi satın alır ve evine getirir. Bir iki gün geçmeden, köle bir gün evin hanımına gelir ve:

– Hani söylemek istemezdim , ama söylemedende edemeyeceğim. Efendi seni sevmiyor. Üzerine bir başka kadın alacak.>>. Diye bir yalan atar. Zavallı saf kadın hemen bu yalana inanır ve:

– Yaa demek öyle…Peki ne yapayım? diye sorar. Köle, zaten cevabını önceden hazırladığı için :

– Ben sana bir ilaç yapayım. Ama bunun için efendinin sakalından bir kaç kıl getirmen lazım der. Akılsız kadın bu sözede inanır. Ve uyurken efendisinin sakalından bir kaç kıl alacağını söyler. Ama köle boş durmaz oradan hemen efendisinin yanına gider ve ona:

– Efendi başımıza gelenleri hiç sorma! Senin hanım meğer bir başkasını seviyormuş, onun içinde seni öldürmek istiyor der.

Efendi:

– Nerden biliyorsun?

Köle:

– İnanmazsan bu gece uyuyormuş gibi yap, o zaman her şeyi görürsün.

Bu konuşmalardan sonra efendi o gece yatağına girerek, uyuyor numarası yapar, Biraz sonra zavallı saf kadın elinde bir ustura ile kocasının yanına yaklaştı. Ama kocası gözünü açıpta onu karşısında eli usturalı görünce, kendisini öldürmeğe geldiğini zanneder hemen oracıkta kadının boğazını sıkarak öldürür. Kadının kardeşleri meseleyi öğrenince ateş püskürdüler ve eniştelerini öldürdüler. Böylece hem iki saat içinde iki ayrı cinayet işlendi ve hem de bir yuva yıkılmış oldu. Kısaca bu karı, koca bir dedikoducunun kurbanı oldular.

Görüyorsunuz ki, bir dedikoducu bir büyücüden de zararlıdır. Hatta büyücünün bir yılda yapacağını, dedikoducu bir saatte yapar demişlerdir. Hatta, dedikoducu şeytan daha da zararlıdır. Çünkü şeytan vesvese ile insanlar arasını açar, ama dedikoducu insanın yüzüne baka baka yalan söyler fesat çıkarır.

Ebu Abdullah Kureyşi anlatıyor:

Bir gün adamın birisi yediyüz kilometrelik yolu yürüyerek yanıma geldi ve yedi şey öğrenmek istediğini söyledi.

– Allah (c.c) Hz. sana ihsan buyurduğu ilimden, Allah için bana da öğretirmisin dedi

– Ne öğrenmek istiyorsun? diye sordum.

– Bana göklerden ağır, yerlerden hafif, taştan katı, ateşten sıcak, kıştan soğuk, ve denizden engin, yetimden zayıf olan şeyin ne olduğunu öğret dedi. Bende şu cevabı verdim:

– Göklerden ağır olan iftiradır. Yerden hafif olan ise haktır. Taştan katı olan kafirlerin gönülleridir. Ateşten sıcak olan hırstır. Zemheriden soğuk olana gelince, bu da istediğin bir haceti sana vermeyendir. Denizden zengin olan kanaat sahiplerinin gönülleridir. Yetimden zayıf olan ise dedikoducuların durumlarıdır. Çünkü yüzü yere geçe geçe dedikodu yapar.
To Top