ÜZÜM ÇEKiRDEĞiNDEKi ŞiFA


ÜZÜM ÇEKiRDEĞiNDEKi ŞiFA

Barınma, giyinme ve beslenme insanoğlunun temel ihtiyaçları arasındadır. Vücudun ihtiyaç duyduğu besin maddelerinin vücuda alınması şeklinde tarif edilen beslenme, diğer iki temel ihtiyacın önünde yer alır. İnsanın hareket edebilmesini sebepler dairesinde bünyesine almak zorunda olduğu enerjiye bağlayan Zât-ı Zülcelâl, enerji ihtiyacının giderilmesi için de, dünyayı leziz nimetlerle donatmıştır. Bünyelerine yerleştirilen karbonhidrat, yağ ve protein gibi bileşikler vasıtasıyla gıdalara temel enerji kaynağı olma vazifesi yüklenmiştir. Protein ihtiva eden gıdalar, protein sentezinin gerçekleşmesinde yapıtaşı olarak rol almaktadır. Beslenme yoluyla vücuda alınan gıdalardaki birçok terkip de yapıcı-tamir edici roller oynayarak, insanın mâruz kalacağı birçok hastalığın önlenmesinde görev almaktadır. Gıdalarda bulunan birçok bileşiğe çeşitli hastalıkların önlemesinde vazife verildiği, ilmî çalışmalarla da ispat edilmiştir.

Besinlere yüklenen temel fonksiyon, organizmanın mevcut metabolik ihtiyaçları için gerekli maddelerin sağlanmasıdır. Oysa gıda maddeleri, vücudun metabolik aktivitesi için gerekli makro ve mikro besleyicilerden başka, sağlık üzerinde olumlu tesirleri tespit edilmiş unsurları da ihtiva etmektedir. Son yıllarda sıklığı giderek artan kardiyovasküler (kalb-damar) rahatsızlıklar, kötü kolesterol (LDL) yüksekliği, kanser, hipertansiyon gibi birçok hastalığın, insanların beslenme alışkanlıkları ile alâkalı olduğu ispatlanmıştır. İnsan sağlığı ile günlük diyet arasındaki münasebetin ilmî çalışmalar ışığında ortaya konmasıyla birlikte, diyetin kronik hastalıkları önlemedeki tesiri, dikkatlerin bu konuya yoğunlaşmasını sağlamıştır.

Tüketilen gıda maddeleri sadece verdikleri enerji ve sağladıkları bazı besin unsurları ile değil, vücut için göstermiş oldukları fayda ve hastalıkların önlenmesindeki fonksiyonları ile de değerlendirilmeye başlanmıştır. Besleyici özellikleri ile birlikte, vücuda fizyolojik mânâda fayda sağlayan ve kronik hastalıkların oluşmasının engellenmesine veya ortaya çıkma riskinin azaltılmasına vesile olan gıdalara ‘fonksiyonel gıdalar’ denmiştir. Birçok gıda maddesi tabiî hâliyle fonksiyonel özellik göstermektedir. Kadîr-i Mutlak’ın, insanoğluna ikram olarak sunduğu nimetler, aynı zamanda tabiî bir ilâç mahiyetindedir. Son yıllarda konuyla ilgili çalışmaların ilgi odağı, önemli bir gıda maddesi olan üzümdür.

Üzüm, botanikte asmagiller (vitaceae) olarak isimlendirilen bitkinin meyvesidir. En fazla bilinen ve tüketilen türü ise, Vitis vinifera’dır. Üzüm, muhteviyatında bulunan fazla miktardaki şekerden dolayı kalori değeri fazla olan bir gıda maddesidir. Çeşitli mineral maddelerden ve vitaminlerden yana zengin olan üzümün, insan sağlığı açısından birçok faydası çeşitli ilmî çalışmalar ışığında ortaya konmuştur. Özellikle sahip olduğu kalori değerinden dolayı üzüm, hem fizikî hem de zihnî çalışmalarda bulunan insanlar için çok değerli bir gıda maddesidir. Üzüm tüketimine bağlı olarak bağışıklık sistemi güçlenmekte, böbreklere ve karaciğere yüklenmiş olan fonksiyonların icrası kolaylaşmakta, karaciğer hastalıkları ve kansızlığın tedavisi söz konusu olabilmektedir. Bununla birlikte üzüm, kanın temizlemesine ve vücutta biriken zararlı maddelerin dışarı atılmasına vesile kılınmıştır. Aynı zamanda üzüm, kanın sulandırılmasıyla birlikte kalb-damar sisteminin düzenli çalışmasına da yardımcı olmaktadır. Bu şifa kaynağı, yapısındaki önemli bir fenolik bileşik olan resveratrol sayesinde, kanserin oluşumuna karşı vücuda direnç sağlamakla görevlendirilmiştir.

Üzümün çekirdeği de ayrı bir şifa deposu olarak bir ilâç kapsülü mahiyetine büründürülmüştür. Zât-ı Zülcelâl’in bu küçücük yapılara dercettiği tabiî kimyevî bileşikler, birçok hastalığa şifa vesilesi olma özelliği taşımaktadır. İlmî çalışmalarda üzüm çekirdeğinin birçok patojen bakteri üzerinde antimikrobiyal tesir gösterdiği ortaya konmuştur. Buna ilâveten antioksidan ve antikanserojen tesirleriyle de adından söz edilen bu gıda maddesine ilgi son yıllarda artmıştır.

Genellikle sirke ve pekmez üretiminde temel ürün olarak kullanılan üzümlerden arta kalan üzüm posasının da, tedavi edici bir madde olduğu tespit edilmiştir. Üzüm posası ve çekirdeğinden elde edilen ekstrelerde kateşin, epikateşin ve çeşitli prosiyanidin bileşikleri gibi tabiî antioksidan maddelerin bulunduğu belirlenmiştir. Bilindiği gibi antioksidanlar, vücutta oksijen kullanımı neticesinde oluşan ve zararlı olabilen serbest radikalleri zararsız hâle getirmekle vazifelendirilen önemli müdafaa molekülleridir. Üzüm çekirdeğinde bol miktarda bulunan bu bileşiklere, vücudun bağışıklık sisteminin güçlenmesinde ve özellikle kanserli dokuların oluşumunun önlenmesinde çok önemli fonksiyonlar yüklenmiştir. Üzüm çekirdeği ekstresinin insanda hastalık âmili birçok patojen bakteri üzerinde de antimikrobiyal tesire sahip olduğu belirlenmiş, çekirdeğiyle yenen üzümün hastalıkların önlenmesinde oldukça önemli bir rol oynayacağı ortaya konulmuştur.

Klinik araştırmalar, üzüm çekirdeğinin toplardamar yetersizliğinin, retina hasarlarının ve bazı cilt hastalıklarının tedavisinde olumlu neticeler verdiğini ortaya koymuştur. Üzümden elde edilen preparatların kan dolaşımıyla ilgili rahatsızlıklara, baş ağrısına, cilt problemlerine ve bulantıya karşı kullanılabileceği belirtilmiştir.

Üzüm çekirdeğine yüklenen en temel vazifelerden biri de, yaşlılık ve hastalık ile zayıflayan kan damarı duvarlarını güçlendirme kapasitesidir. Üzüm çekirdeği, kan damarlarının kırılganlığının düzeltilmesinde, onların daha sağlam ve esnek hâle gelmesinde rol almakta, kanın kolayca akmasına vesile olmaktadır. Bilhassa beyinde ve gözlerde bulunan kılcal damarların yüksek tansiyon karşısında kolayca çatlayabileceği ve yırtılabileceği ihtimali göz önüne alındığında, üzüm çekirdeğine ne kadar hassas bir vazife yüklendiği daha net anlaşılmaktadır. Başka çalışmalarda ise üzüm çekirdeğinin, varis tedavisinde de kullanılabileceği bildirilmiştir. Varis, damarların büküldüğü, gerildiği ve derinin altında morumsu, uzamış kabarıklıklar olarak görüldüğü bir durumdur. Araştırmalarda, vücuda alınan üzüm çekirdeğinin tesiriyle damarların güçlendirildiği, sağlamlaştırıldığı ve yeniden onlara esneklik kazandırılarak, böylece tekrar derinin içine çekilmelerine vesile kılındığı gösterilmiştir. Üzüm çekirdeği ile birçok insanın muzdarip olduğu polen alerjisine de deva bulunabilmektedir. Avrupa’da yapılan incelemelerde, üzüm çekirdeği ile vücut içerisinde histamin salgısının önlendiği, böylece insanda saman nezlesi gibi alerjik reaksiyonların önüne geçilebileceği ispat edilmiştir. Dikkat eksikliği sendromu olan kişilere üzüm çekirdeği takviyeli bir beslenme uygulandığında, dikkat eksikliğinin klâsik belirtileri olan konsantrasyon ve zihnî odaklanma eksikliğinde iyileşme olduğu görülmüştür.

Üzüm çekirdeği, güçlü bir antioksidandır ve serbest radikal çöpçüsüdür. Serbest radikaller, normal hücrelere saldırabilen, onları harap eden veya mutasyona uğratan dengesiz oksijen molekülleridir. Serbest radikal hasarı, kansere eşlik eden bir çeşit hücre büyümesine yol açabilir. Üzüm çekirdeği terkibinde bulunan antioksidan özellikli bileşiklere bu hasarın önlenmesinde önemli bir rol verilmiş ve kanser oluşumu ile ilerlemesini güçlü bir şekilde engelleyebilme özelliği, Kadîr-i Mutlak’ın ilâhî kudreti ile bu küçücük yapılara yüklenmiştir.

Kur’ân-ı Kerîm’de birden fazla yerde adı geçen bu harika nimetin sayısız derde deva olduğu, ilmî çalışmalarla ortaya konmuştur. Rabb’imizin insanoğluna sunmuş olduğu tatlı ve besleyici bir meyve olan üzümün içerisine kapsül şeklinde bir şifa deposunu yerleştirerek hem beslenmemizi hem de hastalıklardan korunmamızı sağlaması, O’nun gücünün nelere kâdir olduğunun bir göstergesi olsa gerektir.
To Top