DiNiMiZ'DE DOĞUM KONTROLÜ


 
DiNiMiZ'DE DOĞUM KONTROLÜ
 
İslam’da neslin çoğalması esastır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem, “Evlenin çoğalın, ben kıyamette diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim” buyurur. Neslin çoğalması için evlenmek şarttır. Evliliğin dışındaki beraberlikler gayri meşrudur ve büyük günahlar içerisinde değerlendirilmiştir.

Doğum kontrolü denilince akla gelen ilk şey, çocuğun olmasını ve dolayısıyla nüfusun artmasını engellemektir. Bu mesele, insanlık tarihi boyunca ele alınmış ve her zaman çeşitli çarelere başvurulmuştur. Yirminci yüzyılda bu konu, dünyanın gelir kaynaklarının artan nüfusa yetmeyeceği bahanesiyle daha ziyade batı tarafından ortaya atılmış, enteresandır ki batıdan daha çok doğu ülkelerinde ve az gelişmiş memleketlerde uygulanır hale gelmiştir. Batıda bugün nüfus artışı teşvik edilirken ve ailelere ciddi manada maddi destek sağlanırken, doğu ülkelerinde ve az gelişmiş yerlerde doğum kontrol metodlarının uygulanması ve bu mevzuda ısrar edilmesi, Müslümanların meseleye daha şuurlu yaklaşmasını gerektirmektedir. Biz öncelikle, doğum kontrolünde kullanılan metodları üç ana başlık halinde ele alacağız:

1- Azl

2- İlaç ve benzeri şeylerle döllenmeyi engelleme

3- Kürtaj

1- Azl, yakınlıktaki boşalma anında erkeğin, meniyi dışarı akıtması demektir. Bu, Cabir b. Abdullah’tan (radıyallahu anh) rivayet edildiğine göre Allah Resulü zamanında yani Kur’an inmeye devam ederken yapılıyordu ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem bunu yasaklamıyordu. (Buhârî, Nikâh 96; Müslim, Nikâh 136). Hatta Yahudilerin, azli gizli bir cinayet olarak yorumladıklarını Efendimiz’e ilettiklerinde Efendimiz aleyhissalatü vesselam, "Yahudiler yalan söylüyorlar; Allah Tealâ yaratmayı dileseydi sen onu önleyemezdin." (Ebû Dâvûd, Nikâh 48) buyurmuşlardır. Bir savaşta Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’e azl yapıp yapamayacaklarını soran sahabeye Efendimiz “Size yapmamak gerekli değildir (yapılabilir)" (Müslim, Nikâh 128-131) şeklinde cevap vermiştir. Bunun yanı sıra, cariyesiyle münasebette bulunmak istediğini fakat hamile kalmasını arzu etmediğini belirten birisine Efendimiz “istersen azl yap” buyurmuştur. (Müslim, nikâh 134) Hanefi mezhebi, bu tür rivayetlere bakarak azli caiz görmüşlerdir. Bu rivayetlerin dışında bir de Efendimiz aleyhissalatü vesselam’ın azle taraftar olmadığını belirten şu rivayet vardır: Ebu Saidi’l Hudri (r.a), Efendimize bir savaş sırasında azl yapmanın doğru olup olmadığını sorduklarını Efendimizin de "-“Bana kalırsa onu yapmayın, zira Allahın takdir ettiği kıyamete kadar gelecek nesil, behemâl gelecektir. Allah olacak demişse olacaktır. ” (Buharî, Nikâh 96; Müslim, Nikâh 125) buyurduğunu nakleder. Bu ve benzeri rivayetlerden hareketle, Hanefilerin dışındaki üç mezhep, azle tedbirli yaklaşmışlar, kimileri mekruh demişler, kimileri mekruha yakın diye düşünmüşlerdir. Ancak, kadının izni alınarak azl yapılması gerektiğinde hemen bütün imamlar ittifak etmişlerdir. "Azil gizli ve’ddir (Yani, doğmuş kız çocuğunu diri diri gömerek öldürmenin üstü örtülü bir çeşididir)" (Müslim, Nikâh 141) hadisi şerifine gelince, Hanefi fıkıhçı ve hadisçilerinden Tahavî’nin belirttiğine göre, bu hadis önceki hadislerle neshedilmiş yani hükmü kaldırılmıştır. Hazreti Ali Efendimizin (r.a) bu hükmün kaldırıldığına dair rivayeti İbni Abbas (r.a) tarafından teyid edilmiş, Hazreti Ömer (r.a) tarafından da kabul görmüştür. (Şerhu Meâni’l Âsâr, 3/405)

Azle dair rivayetleri, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in nikâhlanmaya ve neslin çoğalmasına dair yapmış olduğu teşviklerle beraber değerlendirince azlin tamamen serbest bırakılmadığı, özel bir teşvikin söz konusu olmadığı ancak zaruretten dolayı ve takati aşan durumlarda azlin tavsiye edildiği anlaşılmaktadır. Öyleyse netice olarak diyebiliriz ki, İslam’da esas olan nikâhlanıp çoğalmaktır, çoğalıp güzel nesiller yetiştirmektir. Ancak değişik şartlardan ve bazı zaruretlerden dolayı azl, doğum kontrolünde Müslümanlar için meşru bir çaredir ve en güvenilir metoddur. Azli gerçekleştirirken de hanımın müsadesini almak şarttır. Aksi takdirde azl caiz olmayacağı konusunda ittifak edilmiştir. Zira kadının, yakınlıkta kendine ait bir zevki vardır. Azl, bu zevki kısmen de olsa azaltmaktadır. (Bedâi’, İstihsan)

Azle Benzer Hususlardan Bazıları:

Bugün kullanılan bazı tedbirler, azil çerçevesinde değerlendirilebilir. Kadınların taktırdığı spiraller, erkeklerin kullandığı prezervatifler vs. Bu kullanılan metodlarda dikkat edilecek üç husus vardır: Birincisi, bu metodların anne rahmine düşmüş cenini düşürücü değil, spermin yumurtayla buluşmasını engelleyici olmasıdır. Çünkü bu buluşma, ceninin oluşmaya başlaması manasına gelir ki bu safhadan sonra onu aldırmak, öldürmek veya düşürmek haramdır. İkincisi, sağlığa zararlı olmamasıdır. Bunun için doktorlara müracaat edilmesi gerekir. Üçüncüsü ise, zaruret olmadan, haram yerlerini görmemesi gereken insanlara göstermemektir. Burada zaruretlere göre hareket edilmesi icab eder. Kullanılan bütün metodları saymak makalemizin maksadını aşar. Bu yüzden sadece en çok müracaat edilen iki hususa temas edeceğiz:

Spiral Taktırma

Spiral, rahim içi araç (ria) da denilen bir alettir. Bakır ya da plastikten olur. T harfi şeklindedir ve adet günlerinin üç veya dördüncü gününde rahime yerleştirilir. Spiral, spermin rahime girip yumurtayla buluşmasını engeller. Yani ceninin düşmesini değil, oluşmamasını sağlar. Dolayısıyla spiralle döllenmeyi engelleme, kürtaj değildir. Kürtaj ise, döllenmiş ceninin düşürülmesi veya aldırılması demektir. Spiral taktırmayı azl yöntemlerinden biri olarak kabul edebiliriz. Zira, azlde olduğu gibi spiralde de spermin yumurtayla buluşması engellenmektedir. Ancak, spiral taktırmanın bir katî bir de muhtemel mahzuru vardır. Katî olan mahzuru, spiral taktırırken haram olan yerlerin görünmesi/gösterilmesidir. Spirali kadının ya kendisi takar ya da bir başkası. Kendisi veya kocası takabilirse mahzur ortadan kalkar. Başka birine taktırırsa, burada harama bakma ve mahrem yerini caiz olmayan birine gösterme günahı vardır. Hele spirali takan şahıs erkek doktor olursa, günahın derecesi daha da artar. Muhtemel mahzuru ise, sağlık açısındandır. Zira spiral, her kadında olumlu neticeyi doğurmayabilir. Adet kanamalarının düzensizliğine, aşırı ağrılara ve kramplara sebebiyet verebilir. Rahimden içeri doğru kayabilir. Spiralin olumlu yönleri ise, hamileliği engellemede önemli bir metod olması, en az 3-4 yıl değiştirilmeden kullanılabilmesi ve eşler arası yakınlaşmaya mani olmaması şeklinde özetlenebilir. Netice itibariyle diyebiliriz ki, azl ile korunabilenler, ciddi bir zaruret yoksa spiral kullanmamalıdırlar. Kullanacaklarsa, en azından bayan doktora taktırmalılar ve sağlık yönünden takibini mutlaka yapmalılar.

Prezervatif Kullanma

Erkeklerin tenasül uzvuna taktıkları kauçuk ve benzeri şeylerden yapılmış bir alettir. Hamileliğin engellenmesi adına en güvenilir metodlardan biridir. Yan tesiri ve mahremiyet açısından spirale göre daha mahzursuzdur.

2- İlaç ve tüpleri bağlatma gibi şeylerle döllenmeyi engelleme

Bunun iki çeşidi vardır: Birincisi, döllenmeyi tamamen engellemesi (bu tam kısırlık manasına da gelebilir) ikincisi kısmen engellemesi (geçici kısırlık). Bu uygulama hem erkekte hem de kadında söz konusu olabilir. Alınan ilaçlar anne rahmindeki aşılanmaya mani olur veya ilacı erkek alıyorsa spermlerin oluşmasını engeller. Azle benzer uygulamalarda bahsettiğimiz şartlar burada da geçerlidir. Yani, bu ilaçlar eğer rahme düşmüş canlıyı öldürücü, düşürücü bir tesir icra ediyorsa bu kürtaj manasına gelir ve haramdır. Fakat sperm daha rahime düşmeden, ilaçlar onun düşmesini engelliyorsa bu caiz olabilir. Caiz olabilir diye şüpheli konuşuyoruz zira ilaçların, anneye ve anne rahmine ne gibi tesirleri olur onu bilemiyoruz. Buna hassas doktorların karar vermesi lazım. Eğer rahmi tahrip ediyorsa, sağlığı bozucu mahiyetteyse caizdir dememiz mümkün değildir. İlaç almak suretiyle yapılan muamele, eğer döllenmeyi ömür boyu engelleyen bir uygulamaysa bu, kısırlaştırma ve dolayısıyla yaratılışı değiştirme manasına geleceğinden caiz değildir. Zira Allah celle celalühû, insanı çoğalma kanununa tabi olarak yaratmıştır. Sebebini bilemediğimiz Allah’tan bir mani veya sebebine vakıf olduğumuz ve yine Allah’tan gelen bir hastalık olmadıktan sonra insanın kısırlığa teşebbüs etmesi fıtrata ters olacağından caiz değildir.

Bir çeşit kısırlaştırma metodu olan ve tüplerin bağlanması diye bilinen, hem erkekte hem de kadında yapılan uygulama da bu çerçevede değerlendirilir ve caiz değildir. Zira burada fıtrata müdahale vardır. Her ne kadar kadının izni dâhilinde rahim tüplerinin bağlanmasına cevaz verenler olsa da çoğunluk âlimlerimize göre bu da caiz değildir. Sahabe efendilerimizden bazıları kendilerini iğdişleştirmek üzere Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’den izin istediklerinde Efendimiz aleyhissalatü vesselam izin vermemiştir.. Kaldı ki, bu tür uygulamaların geri dönüşü yoktur. Yani tekrar çocuk sahibi olmak istediklerinde bağlatılan tüplerin açılması ve eski hüviyetine kavuşturulması özellikle Türkiye şartlarında imkânsız gibi bir şeydir.

3- Kürtaj

Kürtaj, anne rahmindeki ceninin kasten düşürülmesi veya alınması manasına gelir. Cenin, hamileliğin ilk gününden itibaren hâmile kadının rahmindeki çocuktur. Bu konuda sitemizin Günden bölümünde Kürtaj Meselesine Genel Bir Bakış isimli makalemize bakılabilir. Oraya havale ederek geçmek istiyoruz.

Netice:

Dünyanın kaynaklarının ilerde, artan nüfusa yetmeyeceği gibi bizim inanmadığımız ve inanmayacağımız bir sebepten dolayı ortaya atılan doğum kontrolü meselesi, maalesef ülkemizde ve Müslümanların yaşadığı coğrafyada da benimsenmiş durumdadır. Hâlbuki biz inanıyoruz ve inanmalıyız ki, Allah yerlerin göklerin sahibidir. O (c.c), ol der her şey olur, öl der her şey ölür. Gökten yağmuru indiren de O’dur, yerden sebzeler, meyveler bitiren de O’dur. Dağları yaratan, o dağların içine daha gün yüzüne çıkmamış madenler saklayan, denizleri var edip oralarda gazı, petrolü depolayan O’dur. Rüzgârı estiren O olduğu gibi, rüzgârdan enerji elde etme imkânını bahşeden de O’dur. Bütün bunlar, bizim rızık endişesine kapılmamamız için yetmez mi? Nitekim Rabbimiz bizzat kendisi rızık konusunda bize garanti veriyor ve buyuruyor ki: “Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, çünkü sizin de onların da rızkını veren Biz’iz.” (En’am Suresi, 6/151), “Fakirliğe düşme endişesi ile evlatlarınızı öldürmeyiniz! Onların da sizin de rızkınızı veren Biz’iz, Şüphesiz ki onları öldürmek büyük bir suçtur.” (İsra Suresi, 17/31) Peygamberi Efendimiz çoğalmamızı teşvik ederken, Rabbimiz de rızık garantisi veriyorken bizim bu konuda başka dünyaların oyununa gelmemiz gerekmez mi?

Doğum kontrolü çığırtkanlığıyla hümanistlik kılıfına bürünenler ve güya insanlığın geleceğini düşündüklerini söyleyenler, eğer Afrika gibi yerlerde açlıktan ölen insanların halini, kendi davalarına bir delil olarak gösteriyorlarsa, meseleyi çarpıtıyorlar demektir. Zira oradaki insanlar açlıktan ölmüyor. Ellerindeki avuçlarındaki bütün yer altı ve yer üstü zenginlikler batılılar tarafından sömürüldüğü ve yerli halk perişan vaziyette bırakıldığı için ölüyorlar. Orada yerin altında elmas, altın ve petrol yatakları var. Ama bazı batılı devletler bu yatakları ele geçirmişler bir gram bile koklatmıyorlar yerli insanlara. Öyleyse, Afrika insanının dramı, doğum kontrolünün gerekliliği için bir delil değildir, tam aksine batının farklı bir yüzünün görülmesi için önemli bir şahittir.

Doğum kontrolü meselesi, ülkemize ve doğu coğrafyasına bu bahaneyle girdi fakat bu bahane bir yere kadar tesirli oldu. Daha fazla tesir edebilmesi için farklı ve sinsi metodlarla Müslümanlar ve diğer din mensupları bu işe inandırıldı. Bunlar arasında; annenin sağlığı ve güzelliği meselesi, özgür yaşama yani karı-koca çocuksuz beraberliğin keyfini çıkarma fantezisi, nikâhsız beraberliğin özendirilmesi ve bunun medya vasıtasıyla reklam edilmesi, çok çocuklu aile olmanın doğulu milletlere has olduğu şeklindeki aşağılık kompleksinin aşılanması, çocuk yetiştirmenin zor olduğu gerçeğinin tamamen bir korku haline getirilmesi gibi sinsi oyunlar sayılabilir. Tabi bütün bunlardan etkilenmenin temelinde de bizim, dinimizi iyi bilmememiz, çocuğun ve ailenin manasının tam anlaşılamaması, Allah’ın ve Resulünün çocuğa verdiği değerin idrak edilememesi gibi dertler yatmaktadır.

Öyleyse biz, Müslümanlar olarak, kendi değerlerimize sahip çıkalım, çok nüfuslu ailenin güzelliğini idrak edelim, yuvamızı cıvıl cıvıl cennet bahçesi haline getirelim. Çocuk yetiştirmenin zorluğunu baştan kabul ederek, şuurlu şekilde nesillerimize eğilelim, bunu yaparken de tevekkülü elden bırakmayalım, Allah’a itimad edip sa’ye sarılalım ve inşaallah Allah Resulünü memnun edecek göz nuru, gönül aydınlığı nesiller yetiştirmeye çalışalım.
To Top