O'NUN (SAV) iKLiMi



Allah Rasûlü'nün (SAV) Getirdiği İklim


Allah Rasûlü’nün, yarınları bugün gibi, hatta avucunun içi gibi görmesi, O’na has bir keyfiyetti. Hudeybiye’den çıkardığımız o büyük ders de işte budur. Allah Rasûlü öyle yeni, taze düsturlar ortaya koymuştur ki, zamanın yaşlanıp değişmesine mukabil bu düsturlar hep taze kalmakta hatta daha gençleşmektedir. Allah Rasûlü Allah tarafından bir kı-sım dinî disiplinler ve prensiplerle ortaya çıkmış ve kendi asrında bunları o asrın insanına tebliğ ve tâlim etmiştir. Onlar da bize kadar bu mes’eleleri ulaştırmışlardır. Bütün geçmişlerimizden Allah (cc) ebeden razı olsun! Bir kadirşinaslık ifadesi olarak bu mevzuda Kur’ân bize şunu tâlim eder

:“Allahım bizi mağfiret eyle, Allahım bizden evvel bu işe omuz vermiş, bu da’vâyı göğüslemiş, şimdiye kadar bu işi getirmiş ne kadar selefimiz ve geçmişimiz varsa hepsini de mağfiret eyle.. ve inananlara karşı kalblerimizi gıll u gıştan koru.” (Hâşir, 59/10).


Tâ Sahabe-i Kirâm’a kadar dillerimizde bu, bir kadirşinaslık ifadesidir. Her mezarın başında durup Fâtihâ okuduğumuzda bu kadirşinaslığı ifade etmeye çalışırız. Seleflerimiz bugüne kadar, tahminlerin üstünde bir performans sergileyerek, Allah Rasûlü’nün arkasından birbirini takip eden bir sürü devlet kurmuşlardır. Bir batılı diyor ki: “Hz. Muhammed çok büyüktür.” Neden? Çünkü ortaya attığı düstur, prensip ve disiplinlerle, yüze yakın devlet kurulmuş, pek çok medeniyetin mimarı olunmuş, dünyanın dört bir yanına ordular gönderilmiş ve bu ordular, başlarındaki liyakatlı insanlarla her gittikleri yerden başarıyla dönmüşlerdir. Hatta bu yerlere sadece birer fatih olarak değil aynı zamanda birer ilim meşalesi gibi gitmişler ve dünyanın dört bir yanında ilim ocakları tüttürmüşlerdir. İşte Bağdat, işte Orta Asya’da düş-manlarımızın yıkmalarına rağmen, hâlâ yıkıp bitiremedikleri mâbedlerimiz, külliyelerimiz, şifâhanelerimiz, camilerimiz ve işte muhteşem Endülüs! İlim ve sanat dâhilerini hayretten hayrete sevkeden bütün kadim âsârıyla.. kültürü ve sanatıyla.. ahlâkı ve insanlığın müşterek değerlerine saygısıyla! Beş yüz senelik gaddar bir zaman cenderesinde ufalana ufalana yok edilme kertesine geldikten sonra bile bu bakiye-i mağdure karşısında ürpermemek kâbil değil.


Bir de onlara sanatçı, estetiğe vâkıf münsif düşünürlerin gözleriyle bakılabilse... Kimbilir ne harika şeyler sezilecek ve ne ledünnî duygulara ulaşılacaktır!


Evet, O’ndan sonra ve O’nun izleri üzerinde binlerce ilim yuvası kurulduğu, yüzbinlerce ilim ve sanat adamı yetiştiği gibi, O’nun getirdiği sistemi temsil eden yüzlerce devlet kuruldu. Emevîler, Abbâsiler, Selçuklular, Harzemiler, Karahanlılar ve şanlı Osmanlı Devleti bunlardan sadece birkaçı... İslâm Dini, Hristiyanlıkla mukayese edilmemelidir. Hristiyanlık hiçbir zaman kiliseyi aşamadı. Devlet, ya teokratik idare dediğimiz papazların kafalarından çıkan içtihatlarla veya materyalist insanların kafalarından çıkan dünyevî prensiplerle idare edildi. Ama Hz. Muhammed (sav)’in mesajı ve dini öyle değildi. O, kitap ve sünnetin canlı, derin, âlemşümul, içtihada açık, tecdid derinlikli esasları üzerine kuruldu ve devam etti. Onun ikliminde zaman değişiyor, sûret değişiyor, mâ’na ve muhteva bâki kalıyordu. Bu dünyada medeniyetlerin, devletlerin biri batıyor, arkadan bir başkası doğuyor ve devamlı güneşler kol geziyordu. Evet, mesela, daha biri bitmeden öbürü hemen zuhur ediyor: Selçuklular kendi devirlerini, fonksiyonlarını tamamlar tamamlamaz, Allah (cc) Söğüt’ün bünyesinde, ileride kelebek olup ışığa koşacak yeni bir Yusufçuk yetiştiriyordu. İpek böceği kelebek oluyor, kelebek üveykleşiyor, üveyk de tavuslaşıyor ve Muhammedî semâlarda şehbal açıyor, uçuyordu.. arızasız, eksiksiz; tabiatın içinde varlıkla bütünleşerek.. yeryüzünde Allah’ın halifesi olma televvün ve derinlikleriyle. Evet, bu mâ’na ve muhtevada büyük küçük yüzlerce devlet hep O’nu temsil ettiler, “Senden medet alıyoruz, medet ey Sultan-ı Rusül” dediler. Ve Hz. Muhammed (sav)’in o semâvî sofrasından istifade etti, O’nunla şekillendi, O’nunla yapılandılar...

Yorum Gönder

To Top