FETiH HUTBESi


FETİH HUTBESİ

" Allah'tan başka hiçbir Tanrı yoktur. Yalnız O vardır. Ortağı yoktur. Allah va'adini yerine getirdi. Kuluna yardım etti. Aleyhimizde toplanan kütleleri, yalnız başına hezimete uğratıp dağıttı.

Bütün kibir ve gururlar kırıldı. Bilumum cahiliyyet kan ve mal davaları ayaklarımın altındadır,onları çiğneyip atıyorum. Ancak Kabe'nin mütevelliliği, hacılara su dağıtmak işi bırakılıyor.

Ey Kureyş halkı, Cenab-ı Hak sizden cahilliyet gururunu ve atalarınızla öğünmeyi içinizden gidermiştir. Bütün insanlar Ademdendir. Adem de topraktandır. " Burada şu mealdeki ayet-i kerimeyi okudu:

" Ey nas, biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Sizi milletlere ve kabilelere ayırdık, ta ki tanışasınız. Muhakkak Allah nezdinde en şerefliniz, en mütteki olanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilir. "

Hazret-i Peygamber Tevhid dinini ilan ederek şirki ortadan kaldırdıktan sonra bütün cahilliyet davalarını yasak etti. Burada çok önemli bir nokta: Mukaddes Kabe'den beşerin müsavatını ilan etmesidir. Hakikaten beşerin hastalıklarından biri de müsavatasızlıktır. İnsanları içtimai sınıflara, zümrelere ayırmalar, hasep, neseple öğünmeler müsavatı ihlal eder. Bu sınıfın kendisini başka bir sınıfın üstünde tutması içtimai bir delalettir. Herkes Allah'ın kuludur ve herkes Allah nazarında müsavidir. Müslümanlık bu müsavata çok ehemmiyet vermiştir. Kur'an-ı Kerim ve Hadis-i Şerifler muhtelif vesilelerle bu noktayı esaslı şekilde beyan eder. Müslümanlığın beşeriyete bahşettiği en güzel nimetlerden biri de müsavat prensibidir. Müslümanlık bunu kuru bir dava halinde bırakmamış, tatbik etmiştir. Arabın arap olmayana, hiçbir milletin başka bir millete üstünlüğü yoktur. Irk, renk,soy, boy farklarına göre üstünlük tanımaz. Herkes insandır. İnsanlığın şeref ve meziyeti yaptığı işlerle ölçülür. Herkes çalışır, yükselir, kıymet ve itibar ameldir. En hayırlı insan, insanlara en faydalı olandır. İnsanlığa yaralı işler görendir. Bu ne yüksek bir düsturdur. İşte Hz.Peygamber bu gibi yüksek insanlık kaidelerini beyan ve ilan ederek fetih ve zafer günü de insanlığa doğru yolu gösterdi.

Hz.Peygamber bir ilahi mürşid sıfatıyla bunları anlattıktan sonra etrafında kendisini dinleyenlere bir göz gezdirdi. Aralarında Kureyş uluları, o mağrur başlarını önlerine eğmişler, sessiz duruyorlardı. Bu adamlar Peygambere neler yapmamışlardı. Ona el kaldırmışlar, dil uzatmışlardı. Dün bu adamların Mekke'de astıkları astık, kestiği kestik idi. Müslümanlara en korkunç işkencelere tabi tutmuşlar, onları kızgın kumların üstüne yatırarak saatlerce yakıcı güneşin altında bırakmışlar, akla hayale gelmedik işkenceler yapmışlardı. Şimdi acaba ne olacaktı. Eğer bu adamlar müslümanlara yaptıkları hücumlarda, şimdiye kadar olan harplerde muvaffak olsalar da Medineye bir girselerdi, müslümanların hali ne olacaktı? Onları diri diri yakacaklardı. Acaba onlardan şimdi hesap sorulacak mıydı? Hz.Peygamber bunlara baktı. Hepsi karşısında duruyordu. Başkası ona neler yapmazdı. Tarihte galiplerin mağluplara neler yaptıklarına şahit oluyoruz. Fakat Hz.Muhammed (s.a.v.) burada da yine tarihin üstündedir. Onun afv ü şefkatle muamelesi düşmanları da içine alacak kadar şumullüdür. Kureyş'e sordu:

-Ey Kureyş! Benden ne umarsınız? Hakkınızda ne muamele yapacağımı zannedersiniz?

Cevap verdiler:

-Sen kerim ve civanmerd bir kardeşsin. Kerim ve alicenab bir kardeş oğlusun.

Hz.Peygamber burada beşerin en büyük mürşidi, tarihin en büyük adamı sıfatıyla, dün canına kasteden düşmanlarına şöyle dedi:

-Bugün siz muahaze edilecek değilsiniz! Gidiniz, hepiniz serbestsiniz. Bu sözü tarih büyük bir hayranlıkla kaydetmeli, insanlık davası güdenler bunun üzerine uzun uzun düşünmelidir. Burada mühim ve üzerinde durulacak nokta şudur :

Bu vaziyette başkaları olsa ne yapardı? Hazret-i Muhammed (s.a.v.) ne yapmıştır? Aradaki mukaayese büyük Peygamberimizin emsalsiz büyüklüğünü meydana çıkarmaya kafidir. Hazreti Muhammed (s.a.v.) bir kumandan, bir fatih gibi değil,bir peygamber sıfatıyla mukaddes şehre girmiştir. Ne gönlünde kin ve ihtirastan eser var, ne de gözlerinde intikam ateşi yanıyor. Afv ü safv ile dolu bir gönül taşıyor, müsamahakarlığı hudud bilmeyen bir şümulle bütün insanlığı kucaklıyordu. Bu dünyanın süfli ihtirasları,Onu bulunduğu yüksek mevkiinden indirip küçüklüğe sevk edemezdi. Tarihte nice şehirler feth olunmuş, nice fatihler şehirlere girmiştir. Fakat Hazret-i Muhammed'in yaptığı muameleyi yapan var mı? Dünkü mağrur Mekke, şimdi Hazret-i Peygamber'in dudaklarından çıkacak bir kelimeye bağlıydı. 12 bin kişilik bir ordu tepeden tırnağa silahlı bir halde onun emrine amadeydi.

Bir silindir gibi Mekke'yi çiğneyip ezebilirdi. Fakat şefkatı bütün alemlere şamil olan ve alemlere rahmet olarak gönderilen Hazret-i Muhammed bunu yapmadı. O bir damla kan dökülmesine bile razı değildi. Gaddar ve zalim hükümdarların, müstebid zorbaların yaptıklarından çok uzaktı. Af ile muamele etmek,düşmanı da kendine hayran bırakmak, işte büyüklük budur.

Müşrikler, Muhacirlerin evlerini musadere etmişlerdi. Şimdi haklı olarak onları geri alabilirlerdi. Fakat Resul-i Ekrem bu meseleden vazgeçmelerini istedi, Muhacirler de bunu ortaya atmadılar.


Yorum Gönder

To Top