PEYGAMBER'iMiZiN iTiKAFI


Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ anlatıyor: 


  • “Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem Ramazan’ın son on gününde itikâf ederdi. Bunu vefat edinceye kadar böylece devam ettirdi.” (Buhari, İtikâf: 1; Müslim, İtikâf: 2)
  • “Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı.” (Buhari, Kadr: 5)

Hz. Âişe Radiyallâhu Anhâ rivayet ediyor: 

  • “Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem Rama-zan’ın son on gününde vefatına kadar îtikâfa girdi. Vefatından sonra da hanımları îtikâfa devam ettiler.” (Buhari, Îtikâf: 1)

Îtikâf, kelime anlamıyla bir yerde beklemek ve durmak demektir. İyi olsun, kötü olsun, nefsi bir şeye bağlamak manasına gelir.

Dinî anlamıyla da, bir Müslümanın dışarıyla ilgisini keserek bir mescitte ibadet niyetiyle bir süre durmasıdır.

Bakara Suresinin 187. âyetinde de, “Mescitlerde îtikâfta iken hanımlarınıza yaklaşmayın” buyurulur ki, îtikâf hem Kur’ân’da, hem de sünnette var olan bir ibadettir.

Îtikâf, Peygamberimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellemin de fiili bir sünnetidir. 

Her sene Ramazan’ın son on gününde kendisi bu ibadeti yaptığı gibi, vefatından sonra da mübarek hanımları devam ettirmişlerdir.

İbni Mâce’nin rivayet ettiği bir hadise göre, İbni Ömer Radiyallâhu Anhümâ der ki: 

  • “Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem îtikâfa girmek istediği zaman, yatağı veya üzerinde yattığı somyası Mescid’in içindeki Tövbe (Ebû Lübâbe) Sütununun önünde veya arkasına konurdu.” (İbni Mâce, Sıyam: 61)

Îtikâf, kifaye bir sünnettir. Bir beldede bir kişi bu sünneti işlerse, diğer Müslümanlar sorumluluktan kurtulurlar. Bunun için Ramazan’ın son on gününde bazı camilerimizde bu sünneti işleyen Müslümanlar olduğu gibi, Mekke ve Medine’de daha yoğun bir şekilde îtikâf sünneti işlenir.

On gün boyunca ibadet, zikir, Kur’ân, istiğfar, salavat, dua ve namazla meşgul olan bir insan nefis terbiyesine çalışır. Kadir Gecesine de hazırlıklı olur.
To Top