iLK SAHUR



Allah Teala, insanların hem dünya hem de ahiret mutluluğunu kazanmaları için emirler ve yasaklar koymuştur. İnsanlar bunları hayatlarında uyguladıkları sürece mutlu olurlar, huzurlu olurlar. Bunların yanı sıra Allah’ın rızasını da kazanırlar.

Gerek ilahi gerekse diğer dinler incelendiğinde her dinin mutlaka senenin bazı günlerini veya günlerin bazı zamanlarını kutsal olarak addettikleri karşımıza çıkmaktadır.Bu dinlerin bağlıları da, bu zaman dilimi girdiğinde onu diğer zamanlardan daha çok değerlendirmeye çalışırlar. İslam dini de bazı ay, gün ve geceleri kutsal saymıştır. Mübarek saydığı aylar içersinde Recep ayı ki Peygamber Efendimiz onu Allah’ın bizzat kendisine tahsis ettiği ay, Şaban ayı ki Peygamber Efendimizin kendisine ve Ramazan ayı ki Allah’ın kullarına tahsis ettiği ay olarak, bizlere bir hadislerinde bildirmişlerdir.
Şu an içersinde bulunduğumuz ve üç aylar olarak ifadesini bulan bu iklimde, İslam Alemi’nde bulunan her fert kendisine çeki düzen vermekte – aslında her zaman olması gereken – ve Mevlası’na yönelmektedir. Hadiste kulların ayı olarak isimlendirilen Ramazan ayı girdikten sonra ise tamamen Allah’a yönelmektedir. Gerek sosyal gerekse ruhi açıdan ivme kazanmaktadır. İşte, kazandığı bu ivmeyi, müslümanım diyen her fert, yıl boyunca muhafaza etmeye gayret sarfetmelidir.Güzellikleri elde etmenin ne kadar güç olduğu bu ruhi terbiye mevsiminde anlaşıldıktan sonra, elde edilenlerin heba olup gitmemesi için dikkat edilmelidir.

Ramazan ayının, kulların ayı olması özellikleri arasında; bu ay içinde bulunan yoğun ibadet ve yaşayışla birlikte, bin aydan daha faziletli olan Kadir Gecesi’nin bulunması, insanlara bir hidayet rehberi olma özelliğini 1400 küsur senedir hiç kaybetmeyen Kur’an-ı Kerim’in bu ay içersinde inmeye başlaması, oruç ibadetinin bu ay içersinde bulunması, zengin müslümanların zekatlarını yine bu ayda vermeleri, Sadaka-i Fıtra’nın bulunması,Ramazan ayının son on gününde itikaf ibadetinin bulunması gibi özellikler, bu ayın bizlere niçin hediye edildiğini ortaya koymaktadır.

Hz. Adem (a.s.)’la başlayan din ve peygamberlik kurumu, Hz. Muhammed (s.a.v.)’le sona ermiştir. Yüce Allah’ın gönderdiği ve adına İlahi dediğimiz bütün dinlerde oruç ibadetinin var olduğunu görüyoruz. Hatta İlahi dinlerin dışındaki dinlerde bile oruç ibadetine rastlamak mümkündür. Bu da oruç ibadetinin insan hayatında önemli bir yere sahip olduğunun göstergesi olmaktadır.
İslam Dini, bütün uygulamalarında olduğu gibi, oruç ibadetini de sistemli, uygulanması kolay, disiplinli bir hale getirmiştir. Oruç, Ramazan ayı boyunca tutulmak üzere hicri ikinci (M.624) yılında Medine’de, farz kılınmış bir ibadettir.


Oruç ibadetinin bedeni olduğu kadar dini, sosyal ve ahlaki faydaları da vardır. Sevgili Peygamberimiz “Mide hastalık evidir, perhiz ise ilaçların başıdır. Her hastalığın kaynağı dolu midelerdir”, “Oruç tutan sıhhat bulur.” Sözleriyle bu noktalara dikkatimizi çekmektedir.

Ramazan ayı geldiğinde, müslümanın kişiliğinde bir takım değişikliklerin olduğu gözlemlenmektedir. Bütün bunlar, oruç ayının getirmiş olduğu manevi havanın eseridir. Bu ay içerisinde görülen önemli bir sosyal olay da; diğer zamanlara nazaran işlenen suçların, içki tüketiminin, kumar ve benzeri alışkanlıkların önemli derecede azaldığıdır.

Allah Teala Bakara suresinin 183. Ayeti ile farz kıldığı oruç, İslam’ın beş temelinden biri olan bedeni bir ibadettir. Tutmaya ehil olan kimselerin, niyet ederek, ikinci fecirden güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden kaçınarak gerçekleştirilen bir ibadet çeşididir. Oruçla ilgili olarak hadislerde bulunan ifadelere bakıldığında, orucun sayısız hikmet ve faydasının bulunduğunu görmekteyiz. Kısaca ifade edecek olursak, oruç ibadetinin kazandırdıklarından birkaçı şunlardır:

1-Allah Teala’nın rızası ve sevgisi kazanılmış olur.
2- Oruç tutarak aç kalan müslümanda şefkat ve merhamet duyguları gelişir.
3- Oruçlu; açlığa, susuzluğa ve sı-kıntılara karşı dayanma gücünü kaza-nır.
4- Orucun ruhumuza olduğu ka-dar bedenimize de faydaları vardır.
5- Ahlakımızı güzelleştirir.
6- İnsana sahip olduğu nimetlerin değerini öğretir.

Recep ayı ile başlanmış olan rahmet ve bereketin bol bol yağdığı bir iklim, Ramazan ile birlikte son bulmadan faydalanalım ki bu iklim geçtikten sonra arkasından feryat etmiyelim.Bayram sabahı, yapmış olduğumuz bütün iyi ve güzel davranışlarımızın karşılığını bulalım. üç aylar ve bunun içinde bulunan Ramazan ayı, her fert için bir nefsi sorgulama mevsimidir, başka bir ifade ile arınma mevsimi olduğunu bilelim ve ona uygun davranışlar sergileyelim.

İlk İnsanla Başlayan İbadet ORUÇ

“Ey iman edenler! Sizden önceki ümmetlerin üzerine bir görev olarak yazılan oruç, sizin üzerinize de bir görev olarak yazılmıştır. Bu sayede kötülüklerden korunmanız umulmaktadır. Farz olan oruç belirli günlerde tutulur…” (Bakara, 183)

Bütün dinlerin ortaklaşa ibadetlerinden biri de oruçtur. Bunun da ötesinde oruç, insanlığın, dinler dışındaki birçok düşünce ve eğitim ekolünün başvurduğu temel uygulamalardan biridir. İnsan sağlığı ile ilgili sayısız yararları yanında, diğer hiçbir disiplinde görülemeyen mistik, estetik, ahlaki ve ruhi faydaları orucu insanlık tarihi boyunca her toplumun şöyle veya böyle, az veya çok uyguladığı bir ibadet ve tedavi şekli olarak yaşatmıştır. Ve şekli ne olursa olsun, bu emsalsiz değerlerle yüklü uygulama, insanlık varoldukça yaşayacaktır. Yaratıcı kudret ve yaradılış kanunları, orucu insan hayatının ayrılmaz bir disiplini olarak tespit etmiş bulunmaktadırlar.

İslamiyet, orucu, insanın diğer insanlarla gönül beraberliğini, dert ortaklığını en ideal anlamda sağlayan temel ibadetlerden biri halinde görmektedir. İnsanın, bencillik ve doymazlık çukurundan sıçrayışı, başka bir deyimle bu çukurdan sıçrayışın anlam ve gereğini duyuşu oruç sayesinde mümkün olmaktadır. O aynı zamanda, insanın kendi kendini, içten bir istekle kontrol edişinin de ideal yoludur. Her türlü imkan ve bolluğu bir kenara iterek, bütün toplum üyeleriyle, hatta bütün bir ümmetle aynı saatlerde ağzını dünya nimetlerine kapayıp, aynı saatlerde ağzını dünya nimetlerine kapayıp, aynı dakikada o nimetler açmak sadece oruçla sağlanan bir beraberliğin, dünya çapında gönülden bir özleyişle gerçekleştirilmesidir bu… İslam’ın bu eşsiz ibadeti, Kameri takvime bağlaması da orucu, yılın her mevsimine uğratmakta, böylece keder ve sevinç birliği soğukta-sıcakta, karda-güneşte, bollukta-kıtlıkta aynı huzur ve kaynaşma havası korumaktadır.

Oruç, Hz.Peygamber’in Medine’ye hicretinden bir buçuk yıl sonra bir Şaban ayı farz kılınmış ve o günden beri yüzyıllardır bütün İslam aleminin yerine getirdiği kutsal bir ödev olarak yaşatılmıştır.
To Top