YOK & VAR





YOK & VAR


"Yoktan Var Olmaz, Vardan da Yok Olamaz"Diyorlar. Zamanımızda Geçerli midir?

Lavoisier'e dayandırılan bu söz sadece bir iddiadır. Diyorlar ki: "Madde enerjiden mürekkeb ve enerjinin şekillenmiş halidir. Madde-enerji, enerji-madde bir devr-i daim halinde sürer gider. Demek ki, var yok olmaz, yok da var olmaz. Meselâ, yeryüzünde insanlar var olurlar, öldüklerinde çürür ve bu sefer de toprak olurlar. Ve varlıklarını toprak şeklinde devam ettirirler. Güneşteki hidrojen helyuma çevrilir, ondan çıkan şua, radyasyon ve çeşitli boydaki dalgalar, dünyanın yedi bucağına yayılır hatta birçok sistemlere kadar gider, ve onlar da kendilerine göre bunlardan istifade ederler. Yani, değişen sadece varlığın keyfiyetidir; yoksa bizzat varlık hep devam etmektedir."




Evvela, Lavoisier "Var yok olmaz, yok da var olmaz"derken bunu eşyanın kendisine nispet ederek söylemektedir. Yani, hiçbir varlık kendi kendine yok olmaz. Yok olan da yine kendi kendine var olamaz. Aynı zamanda, var ve yok etme gücüne sahip olamayan, sebepler, tesadüfler; hatta varlık içinde en kabiliyetli olan insanlar dahi, bu hükme dahildirler.. onlar da bir varı yok, bir yoku da var edemezler. Onların eliyle sadece terkipler değişir; varlık varlığını devam ettirirken, yok da ebediyyen yok olarak kalır. Ancak, mes'ele Cenâb-ı Hakk'a (cc) isnat edildiğinde bu hüküm tamamen tersine çevrilir. Allah (cc) varı yok eder, yoku da var eder. Her baharda binlerce, yüz binlerce, yoktan ve hiçten yaratılan bunca nebâtatı gördüğü halde, yok var olmaz diyen muannid evvelâ kendisi yok olmalıdır. Evet, Allah (cc) varı yok eder yoku da var eder. Zaten Lavoisier'nin de buna bir itirazı yoktur.



İkincisi: Varlık veya yokluk bizim mâlumatımızın dar mahbesine sıkıştırdığımız şeylerden mi ibarettir ki böyle bir iddiada bulunmak doğru olsun!



Epikür ve Tales'ten bu yana maddenin en küçük parçası olarak bilinen atom bugün daha küçük parçalara ayrılmış olarak bilinmektedir. Atom, kendi çekirdeğinin etrafında dönen, eksi yüklü elektronlar, artı yüklü protonlar ve yüksüz nötronlardan müteşekkildir. Dün bilinmeyen bu husus bugün herkesin malumudur; ve bugün yine her kesin malumudur ki, bunlar durmadan dalga neşretmektedirler. Görülüyor ki, bilgilerimiz daima yenileniyor ve bilgi dağarcımıza her an yeni bilgiler ilâve oluyor. Atom nazariyesi bir çok değişikliğe uğraya dursun, belli bir dönemde foton nazariyesi ortaya atıldı ve ilim adamları artık bütün mesâilerini partiküller üzerine teksif etmeye başladılar. Biz çok şey bildiğimizi zannediyoruz; halbuki çok şey bilmiyoruz. Varlık hakkında bildiklerimiz, bilmediklerimize nisbetle deryada katre kalır...



Biz yine düne kadar, her şeyin atomdan meydana geldiğini kabul ediyorduk. Ancak bugün anti-madde nazariyesiyle atomun karşısında da bir anti-atom olduğu söylenmektedir ki, "Daha bilmediğiniz şeyleri de çift yarattı"(Yasin/36) manâsına gelen âyetin içinde bu manâyı düşünmek de mümkündür.



Kur'ân-ı Kerim'in ortaya koyduğu ilmî gerçeklere ve telkin ettiği îmana bakınız ki, "Atomdan seyyarata kadar, her şeyi Cenâb-ı Hakk (cc) çift olarak yarattı. Tek olan birisi vardır o da Allah'tır (cc)."Sadece O tek olan Zât'tır ki, parçalanmaz, bölünmez, yemez, içmez, üzerinden zaman geçmez, kemmî ve keyfî olarak ele alınmaz. O zâtında vardır ve bir Zât-ı ecell-i âlâdır. Tebeddülden, tağayyürden, elvan u eşkâlden münezzeh ve müberrâdır.



Anderson'dan Asimov'a kadar, fizik ve astrofizik dünyasında yeni bir görüş olarak üzerinde durulan, anti-madde, anti-atom, anti-proton ve anti-nötron hususu bilgi sınırımızı tesbitte ve bilgi kapasitemizin azlığı mevzûunda düşüncelerimize bir buud daha kazandıracak mahiyettedir. Çok şey bildiğini zanneden insan, hiçbir şey bilmediğini bu yeni gelişmelerle daha iyi anlamış durumdadır. Zaten okudukça insanın, bir taraftan ilmi, diğer taraftan da cehâleti artmaktadır.



Anderson, pozitronu bulduktan sonra, elektron yerinde dönen başka bir şey buldu. Çünkü bu bulduğu artı yüklüydü. Halbuki elektron eksi yüklü olması gerekiyordu. Bu, maddenin karşısında zıt bir maddenin olduğunu ispat ediyordu. İlim dünyası şimdi bu sırrı çözmekle meşgul ve yoğun bir faaliyet içinde çalışıp durmaktadır. Bir de sıralamayı devam ettirirsek, bakın iş nereye kadar uzayacakdır: Anti-x, anti-partikül, anti-proton, anti-nötron, anti-elektron, anti-molekül. Ondan sonra da canlılara gelelim. (Yalnız şimdilik böyle bir tabir bilinmiyor) anti-bitki, anti hayvan, anti-insan ve anti-dünya...vs.



Çok sözleri kehânet derecesine varan Einstein demiştir ki, "Görünen üç buudlu mekanın dördüncü bir buudu daha vardır; o da zamandır."Tabii ki bu sezip görebilmeye bağlıdır. Siz o mekanın içinde bulunsanız, eşyaya bakışınız başka türlü olacaktır. Öyleyse, içinde bulunduğumuz mekânın dışında bu mekandan başka bir mekân vardır. Ve bu mekan hiçbir zaman başka bir maddenin değişmesinden teşekkül etmiş değildir.



Madde ile anti-madde arasındaki münasebet nedir? Bu sorunun cevabında deniliyor ki, bunlar birbirini yok edebilecek bir mahiyette yaratılmışlardır.



Ve yine ilim adamları, bir gün bütün kâinatta, maddenin anti-maddeye galebe edeceğinden bahsetmektedirler. Halbuki onların sözlerini te'yid eden hiçbir delilleri de yoktur. Bunu şunun için söylüyorum; acaba ilim adamları her şeyi biliyorlar mı ki, böyle bir neticeyi hemen kestirip atıyorlar.



Haydi onların bazı dediklerini kabul edelim. Yeryüzünde madde daha çoktur, anti-madde ise daha azdır. Ama bir de ileri sürdükleri hususlar üzerinde düşünelim. Meselâ onlar diyorlar ki, kâinat yaratılırken madde ve anti-madde birbirine mukâbil yaratıldı. Diyelim ki madde tarafında ikibin iki tane madde vardı; anti-madde tarafında ise bu oran ikibin taneydi. Sonra madde anti-maddeyi yedi, tüketti. Sonunda madde, anti-maddeden sadece iki tane fazla kaldı ve bu fazlalıktan dolayı, kalan iki fazla maddeden bu âlem vücuda geldi. Böylece de, madde anti-maddeye galebe çalmış oldu. Aslında hiç de böyle bir durum yoktur. Çünkü, eğer böyle bir şey olsaydı, yeryüzünde anti-maddeden bahsetmeye imkân olmazdı. Zira, iddiaya göre anti-madde baştan bütünüyle yok edilmiş sayılıyordu.
To Top