O'NU (SAV) SEViYOR MUYUZ?


O'NU (SAV) SEViYOR MUYUZ?

Sevdiklerimiz arasında Resulullah’ın yeri kaçıncı sırada? O’na iştiyakımız ne durumda? Ne kadar alâkadarız O’nunla? O’ndan bir nur, bir ziya taşıyor mu düşünce, şuur ve hareketlerimiz? Muhammedî midir ahvalimiz? O anıldığı zaman burnumuzun kemikleri sızlıyor mu? O’ndan bahsedilişte bir damla gözyaşı ıslatıyor mu elbiselerimizi? Uzakta bulunan bir dostumuza duyduğumuz hasreti esirgedik mi yoksa Fahr-ı Alem’den? Hiç olmazsa rüyalarımızda teşrifini intizar içinde miyiz acaba? Merak ediyor muyuz O’nu, herhangi bir faniyi merak ettiğimiz kadar?

O’ndan kopuk yaşıyoruz

Maalesef epey uzun zamandır Resulullah ile bugünkü ümmeti arasında bir kopukluk söz konusu. İslam’dan uzaklaşarak başka yollara yönelenler bir tarafa İslamî çizgide bulunma iddia ve gayretinde olanlarda dahi bu kopukluk ve irtibatsızlık kendisini o kadar gösteriyor ki… Çölde vaha gibi duran bir kısım Hak dostları hariç -Allah (cc) onların eksikliğini göstermesin!- o kadar uzağız ki O Sevgili’den (sas). Toplantılarımızda, konuşmalarımızda, beşeri münasebetlerimizde Muhammedî neşve yerini başka görüntülere, tavırlara, hallere bırakmış durumda…

Bir başka açıdan baktığımızda ise, daha değişik bir manzara çıkıyor karşımıza. Elimizi vicdanımıza koyalım ve düşünelim. Kendi üstadımızı, hocamızı, şeyhimizi, ağabeyimizi, falanca yazarımızı, feşmekanca parti liderimizi, kanaat önderimizi anlattığımız, destanlaştırdığımız, hatta çocukça tavırlarla sahiplenip, birbiriyle vuruşturduğumuz kadar Allah Resulü’nü bilip, ondan bahsediyor muyuz acaba?

O zaman burada ciddi bir sorun var demektir. Başkaları Resulullah’ın yerini almışsa, Nebi’ye benzedikleri için ve ona benzedikleri ölçüde kalplerimizde yer alması gerekenler, bizi o Nebiyyi Âlişan’dan daha fazla alakadar ediyor, zihnimizi daha fazla işgal ediyorsa, bir Müslüman olarak kendi durumuzu kontrol etmemiz icap etmektedir. O zaman gelin Resul-i Ekrem’i (sas) gönüllerimize hakim kılmanın yollarını arayalım. Halimizle, kâlimizle, onu anarken yaşaran gözlerimizle tekrar davet edelim kalb sarayımıza O, Gül Sultanı.

Hayatını okuyabiliriz

İnsan fıtratı icabı, bir şeyi tanıdıkça alâka peyda eder, sever. Sevdiği ölçüde de tanıma iştiyakı ziyadeleşir. Bu bir doğurgan döngüdür. Hayatı hakkında kulaktan dolma bilgilerle, eşten-dosttan öğrendiklerimizle, Ramazan’dan Ramazan’a Müslümanlaşan kanallarda seyrettiğimiz Çağrı filmleriyle onu sevdiğimizi söyleyebilir miyiz? Hayatının değil bir kesitini; bir Hicret’i, bir Bedir’i, bir Uhud’u, bir Hendek’i, topyekün Resulullah’ın hayatını bir saat anlatabilecek bilgi seviyesinde miyiz? Evet ilk yapılması gereken şey en az üç-dört eserden Server-i Ekrem Efendimiz’in hayatını not tutarak okumak, beraber mütalaa etmektir.

O’nu sevenlerle beraber olmalıyız

Kitaplar, Efendimiz’i (sas) tanıma ve sevmede bir ölçüde yardımcı olacaktır. Ama iş burada bitmemektedir. Hemen yapacağımız diğer bir iş, gerçek anlamda Resulullah’a muhabbet duyanları araştırmak, bu gibi kimseleri bulup önlerinde diz çökmek, onlardan yansıyan ışık huzmeleri ile ölü gönüllerimizi ihya etmektir. Hem şunu hiçbir zaman unutmayalım ki, muhabbet insandan öğrenilir. Seven insandan öğrenilir, sevmek. Kitapların vereceği muhabbetten çok daha fazlasını verir, seven bir mümin.

Salavat dua demektir

O’nu (sas) hatırlamaktır. Dua ettiğimiz bir insanla aramızda manyetik bir akım, bir sevgi bağı oluşur. Birini sevmek ve onun tarafından sevilmek mi istiyorsunuz? Karşılıklı bir dua anlaşması yapınız. Git gide o şahsı daha fazla seveceğinizi hissedeceksiniz.

Salavatla meşgul olalım

Her gün en az 100 defa okuyacağımız salavatlarla, Allah Resulü ile bu sevgi akımını başlatmalıyız. Bir de daha geniş salavatların olduğu evrad ve dua kitaplarını elimizden eksik etmezsek göreceğiz ki Efendimiz’i (sas) daha fazla seviyor olacağız. Rabb’im muvaffak etsin, bizde onu sevgiye istidat halk etsin…
To Top