HUNEYN SAVAŞI



HUNEYN SAVAŞI (H.8 Şevval/630 Ocak-Şubat)

Huneyn,Mekke ile Taif arasında Mekke'ye on mil mesafede bir vadidir. Savaşa sebep olan Hevazin kabilesinden dolayı bu adla da anılır. Mekke'nin fethinden sonra Hz.Peygamber, şehrin idari işlerini düzenlerken Hevazin kabilesinin genç başkanı, aynı zamanda heyecanlı bir şair olan Malik b.Avf'ın komutası altında topladıkları, civar kabilelerle birlikte Sakif kabilesinin de onlara katıldığı duyulmuştu. Kureyş putlarının kırılmasından sonra kendi putlarının da kırılacağı ve kabile istiklalini kaybedecekleri korkusu onları sarmıştı. Müslümanları yenilgiye uğaratarak Kureyş'in yapamadığına erişmek suretiyle iftihar edilecek bir sonuca ulaşma arzusu, kibir ve haset duygusu gibi unsurlar bu savaşın sebepleri arasındadır.

Hz.Peygamber (s.a.v.) yeni Müslüman olmuş iki bin kişiyi de alarak 12,000 kişilik ordusu ile Huneyn'e doğru yola koyuldu. Bazı Müslümanlar güçlerine güvenerek,

"Artık,bizi kimse yenemez!" diye böbürlenmişlerdi.Böylece,bir an için,



"Allah'ın yardımı ile zafere kavuştukları"anlayışından gaflet göstermişlerdi. (Bk.Tevbe,9/25_26)Nitekim Huneyn geçidine girdiklerinde yamaçlara kümelenmiş ok atmakta mahir bedevilerin ok yağmuruna hedef olunca her biri kendi canını koruyacak bir siper aramak üzere dağıldılar. Baştaki iki bin kişi bozguna uğrayıp firar etti ve soluğu Mekke'de aldı. Çevrede neredeyse, Müslümanların, kesin yenilgiye uğradıkları söylentileri bile yayılmış, hatta kalpleri iyice imana meyletmemiş Mekkeli ileri gelenlerden bazıları adeta bu sonuca sevinmiş görünüyorlardı.



Hz.Peygamber'in çevresinde yüz civarında sahabesi sabit kalmış,kendisi de binmiş olduğu katırını yamaçlara sürercesine; " Ben hak Peygamberim, Allah'ın Resulüyüm? " diyerek herkesi düşmana hücuma çağırıyor, Hz.Abbas'ın, Hz.Ebu Bekir ve Hz Ömer'in davetleri tesirini gösterdi, Yüce Allah'ın kalplere sebat ve cesaret vermesiyle Müslümanlar yeniden savaş düzenine girdiler ve tepelerdeki okçuları yuvalarından söküp attılar. Böylece ikinci safhada düşmanda bir panik görüldü. Düşman kaçıyordu. Hem de ölümüne dirimine bir savaş yapmak üzere toplayıp getirdikleri paralarını, hayvanlarını ve kadınlarını da terkediyorlardı. Esirler ve ganimetler Ci'rane'de toplandı. Ne var ki, savaş,kaçanları takip tarzında Evtas'ta, daha sonra da Taif'de devam etti. Evtas'ta düşmanla önce Ebu Amir el-Eş'ari (r.a.) vuruştu. (bu zatın şehadeti üzerine komutayı Ebu Musa el-Eş'ari(r.a.)devraldı ve üstünlük sağladı.


Taif,öteden beri bağ, bahçeleriyle ve nispeten serin havasıyla turistik bir yer ve zengin bir belde olup sağlam sularla çevrili idi.Dolayısıyla uzun süren bu kuşatmada karşılıklı ok atılıyordu. Müslümanlar bu seferde ilk defa taş gülle atan mancınık, duvar delmeye yarayan debbabe, ve surlarla yaklaşırken korunmayı sağlayan deri ile kaplanmış hareketli makinalar (bir çeşit zırhlı araçları) kullandılar, fakat kalın surları aşmak mümkün değildi. Bu arada yirmi üç kölenin Taif'ten kaçıp Müslüman olarak Hz.Peygamber'e sığındıkları görüldü. Bunlar özgürlüklerine kavuşturuldular. Esasen bu, onlara vadedilmişti.


Taif şehri dışında her yer Müslümanların hakimiyetine geçmişti. Taiflilerin kaleden kafalarını uzatacak durumları bile kalmamıştı. Sadece kuvvetli surların ardında saklanabiliyorlardı. Bölgede siyasi bir üstünlük kurabilme şansına da sahip bulunmuyorlardı. Bu münasebetle Hz.Peygamber'in akdettiği istişari toplantıda kuşatmayı daha fazla sürdürmeye gerek olmadığı kararına varıldı. Terkedereken Hz.Peygamber'in ; " Ya Rabbi Taiflileri ıslah et,onları bizim cemiyetimize ulaştır " diye dua ettiği naklonur.


Ganimet ve seirlerin toplu halde korunduğu Cir'ane de Hz.Peygamber, süt kardeşi Şeyma'yı gördü. Ona yakın ilgi gösterdi, kendisiyle gelmek veya ülkesine gitmek konusunda serbest bıraktı. O, kendi beldesine gitmeyi tercih etti, pek çok mal ikram edilerek ve güvenliği sağlanarak uğurlandı.


Ganimet taksimi sırasında Hurkus b.Züheyr dalı bir ahmağın, Hz.Peygamber'i adaletsizlikle itham ettiği görüldü. Ashabın onu öldürerek cezalandırma arzusu karşısında soğukkanlılığını koruyan Peygamberimiz (s.a.v.) : " -Yeryüzünde ben adalet göstermiyorsam kim gösteriyor ? " demekle yetinip payını alıp yürüdüğünde bu kişi ve soyundan gelecek bazı kimselerin yakın bir gelecekte okun avına girip çıktığı hızla dinden uzaklaşacaklarını bildirdi. Gerçekten de bu kişi Hz.Ali devrinde yönetime isyan eden Harici'lerin reisleri arasında görüldü ve Nevrahan'da Hz.Ali ordusu tarafından öldürüldü.


Ganimet dağıtımından sonra ilginç bazı gelişmeler oldu. Bunlardan biri Hevazin esirlerinin Hz.Peygamber'e gelerek kendi beldelerinden bir belde olan Beni Sad yurdunda dört yıl kaldığını,Halimeden süt emdiğini,şu andaki esirler arasında süt halaları,süt teyzeleri, süt amca ve dayılarının bulunduğunu hatırlatmaları ve bağışlanma isteğinde bulunmalarıdır. Bu tür bir istirham Hz.Peygamber'in çok hoşuna gitti ve derhal, Abdülmuttalib oğullarınca hisselerine düşen esirlerin azad edilmelerini istedi. Esasen Rasul-i Ekrem (s.a.v.) böyle bir beklenti içinde ganimet taksimini azıcık geciktirmişti. Daha sonra Hz.Peygamber'in süt yakınlarının esir ve cariye statüsünde kalmalarını doğru bulmayan diğer Müslümanlar da kendi hisselerine düşenleri serbest bıraktılar. Hiç bir fidye ödemksizin serbest kalan insanlar duygulanarak topluca Müslümanlığa girdiler.


Bir başka gelişme de Ensar zümresi arasında ortaya çıkan bir tartışmadır. Bunu sebebi, kalplari Müslümnalığa ısındırmak istenen bazı kişilere (müellefe-i kulub) ganimetten (Hazine payından)çokca hisse verilmesidir. Bunlar arasında Ebu Süfyan, Hakim b. Hizam, Uneyne b. Hısn, Akra b. Habis, Safvan b. Umeyye, Abbas b. Mirdas gibi kimseler vardı.


Ensar'ın bazı gençleri, bunlara, ganimetten fazla hisse ayrılmasının gayesini tam anlamamış olduklarından, Hz.Peygamber'in, hemşehrililerine yönelişi gibi yanlış bir yoruma kapıldılar. Peygamberimiz (s.a.v.) bunu duyar duymaz Ensar'ı topladı, Mekke'nin bütünüyle İslam'a kazanılması ve eşraftan olan kişilerin elde edilmesiyle maksada daha kolay ulaşacağı için bunu yaptığını, yoksa kesinlikle, sevgisinin Ensarı kucaklamaya devam ettiğini ve Ensar ile Medine'ye döneceğini ifade etti. Ensar'ın yıllardan beri Muhacirlere, kendisine ve İslama verdikleri desteği şükranla yadetti. Bunun üzerine Ensar, gözyaşlarıyla özür dilediler. Böylece mesele tatlıya bağlanmış oldu.


Bu safhada muhallim b.Cessame'nin yargılanması da ilginç bir olaydır. Bu kişi daha evvel katıldığı bir seriyyede Amir b.Azbatü'l-Eşça'i'yi İslam'a girişine delalet edebilecek bazı sözler kendisinden sadır olduğu halde eski bir husumete dayanarak öldürmüş, onun ifadelerini de ölüm endişesiyle söylenmiş sözler olarak değerlendirmişti. Hevazin seferinden sonra komutanın tanıklığı ve ailesinin başvurusu ile Muhallim yargılandı. Hz. Peygamber'in ısrarı ile maktulün ailesi diyete razı oldu, karşı taraf yüz deve ödemeye mahkum edildi. Ne var ki, Muhallim özür dileyeceği halde eski yorumunda ısrar etti. Kaynaklar, Hz.Peygamber'in bu kişiye istiğfarda bulunmadığını söylerler. Nakillere göre Muhallim, kısa bir süre sonra ölmüş ve toprak onu iki kere dışarı atmış, Hz.Peygamber, defnolunduktan sonra üstünü ağır kayalarla bastırmalarını söylemiş, toprağın nice mücrimleri barındırdığını, ancak ibret için bu kişinin başına bunun geldiğini hatırlatmıştı.


Hz.Peygamber işlerini tamamladı, Ka'be'yi tavaf ederek umre yaptı. Attab b.Esid'i valilikte bıraktı, Hz.Muaz b.Cebel mübelliğ ve mürşid olarak görevlendirildi. Ebu Mahzure adlı bir genç de Mescidülharam'da müezzin kılındı. Bu şekilde idari ve dini işlerde tanzim edildikten sonra Hz.Peygamber İslam ordusu ile birlikte H.8 Zilkade ayı (M.630 Şubat ayı) sonlarında Medine'ye döndü.

Yorum Gönder

To Top