KUTLU Mi'RAC



Mi'rac


Yüce Allah yüksek ilahi mükafatlarla şereflendireceği kullarını çeşitli imtihanlardan geçirmiştir.Bütün Peygamberler bu kaderi paylaşırlar.Bir insanı davasından döndürecek bütün olumsuz şartlar Hz.Peygamber'i zorladığı halde o,Allah adını yüceltmek (i'lay_ı kelimetullah) için hiçbir menfaat gözetmeksizin mücadelesine devam etmek hususundaki kararlılığını her zaman korumuştu.Günün birinde İslam'ın geniş kitlelerce kabul göreceğine dair olan ümidinden de hiçbir şey kaybetmemişti.Bu yüzden de gerek Mekke'liler,gerekse Taifliler hakkında,çektikleri sıkıntılara rağmen ıslah olmaları yönünde dua ediyordu.


İşte onun samimi mücadelesinde zirveye tırmandığı,buna karşılık düşmanların da en ziyade vahşileştiği bir ortamda mirac olayı gerçekleşmiştir.


Mirac,kuvvetli görüşe göre Medine'ye hicretten önceki bir buçuk yıl içinde (621) Receb ayının 26'sını 27'sine bağlayan gece vukubulmuş ve Cenab-ı Hak hususi bir surette Hz.Peygamber'i huzuruna yükselterek doğrudan vahye muhatap kılmıştır.


Nakledildiğine göre Peygamberimiz(s.a.v.)önce Burak adlı bir binekle Mescid-i Haram'dan, Mescid-i Aksa'ya iletilmiş,oradan manevi bir uruc ile Cebrail(a.s.m.) ile birlikte gök katları aşılmıuş,Sidre-i Münteha'ya varılmıştır.Cebrail (a.s.m.) oradan öteye gitmemiş, o noktadan itibaren Refret adlı özel bir görevli Peygamber Efendimizi;zamandan,mekandan ve cihetten münezzeh olarak Rabbü'lalemin'in huzuruna ulaştırmıştır.Böylece, Resulü Ekrem(s.a.v.), Cenab-ı Hakk'a bir yayın iki ucu, hatta daha az bir mesafe yakınlaştırılma iltifatına erişmiştir.(Necm,53/7-19) Orada selamlama tarzında konuşma vukubulmuş ve Hz.Muhammed(s.a.v.)nice vahye,nice sır ve hikmetlere, nice nurani tecelliyata eriştirilmiş,beş vakit namaz farz kılınmış;dönüşte cennetlik ve cehennemliklerin vasıfları gösterilip tanıtılmıştır. Saniyeler dilimi içinde olup biten bu gelişmeleri Nebiyy-i Muhterem (s.a.v.), akabinde Mekke'lilere anlattığı zaman müşrikler inkar etmişler; Resul-i Ekrem (s.a.v.), bu sırada, Kudüs'e dair sorulan sorulara cevap verdiği ve dönmekte olan bir kervanın yerini bildirdiği halde inkarlarını sürdürmüşlerdir. Hz.Ebu Bekir gibi zatlar ise tereddütsüz tasdik ederek "Sıddiyk" lakabını haketmişlerdir.


Kur'an-ı Kerim'de İsra Suresinde bu olaya işaret edilir. (İsra,17/1) Bu kelime "geceleyin yürümek" anlamındadır. Miracta Hz.Peygamber'in Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksa'ya geceleyin yürütülmesi sözkonusu olduğundan kaynaklarda İsra, Mirac'la yanyana geçer. Hz.Peygamber'in Kudüs'teki Beyt-i Makdis'te bütün Peygamberlere namaz kıldırmasından bahseden kaynaklar bunun mirac öncesinde mi, yoksa dönerken mi olduğunda ihtilaf etmişlerdir.

Her Peygamber'e ayrı derecelerde mirac nasip olmuşsa da bir yayın iki ucu kadar,hatta daha az bir mesafe Hakk'a yaklaştırılmak makamı ancak Peygamberimize nasip olmuştur.


Şunu da ifade etmek gerekir ki,Mirac'ın cereyanı kadar bu esnada indirilen ilahi hükümlerin incelenmesi hususuna da ağırlık vermek gerekir.

Bu gece Resulu Ekrem'e on iki emir indirilmiştir:



  1. Allah'tan başkasına kulluk etmeyin,

  2. Ana-Babaya iyi davranın,

  3. Hısıma, yoksula, yolda kalmışa hakkını verin,

  4. Cimri ve israfçı olmayın,

  5. Evladınızı yoksulluk korkusu ile öldürmeyin,

  6. Fuhuş ve zinaya yaklaşmayın,

  7. Cana kıymayın,

  8. Yetimin malına doğru olmayan bir surette yaklaşmayın,

  9. Ahdi yerine getirin(sözünüzde durun),

  10. Ölçü ve tartıda doğruluğa dikkat edin,

  11. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyin ardına düşmeyin,

  12. Yeryüzünde gurur ve kibirle yürümeyin.Büyüklük taslamayın.(İsra,17/22-29)

Mirac'ta ümmet için üç adet de bahşişten sözedilir:

1.Muhammed ümmeti içinde Allah'a ortak koşmayanların,günahlarınnı ödedikten sonra ergeç Cennet'e gireceği vadolundu.

2.Beş vakit namaz farz kılındı. Hz.Peygamber de bunun, ümmeti için mirac olduğunu belirtti.

3.Rivayete göre Bakara Suresinin son iki ayeti(Amenerresulü)bu gece müjdeler yüklü olarak nazil oldu. Bir kere ilk ayette iman esasları bütünüyle sıralanıyordu.Bu ayette daha evvelki Peygamberlere ve onlara indirilen kitaplara iman da emrediliyordu ki,bu durum ,büyük bir hoşgörü ve toleransı kapsıyordu.Bu tolerans,yeryüzünde mevcut din ve ırk farklılıklarına rağmen insanlar arasında bir sulh ve sükun meydana getirme potansiyeline sahipti.Tarih boyunca İslam devletleri bu ayete dayanarak gayr-i müslümlere sulh ve adalet göstermişlerdir. Sonuncu ayette de herkesin, İslam'ı, gücüne, kabiliyetine göre yaşayabileceği belirtiliyordu. Kimseye gücünün yetmiyeceği bir yük yüklenmiyecekti. Böylece çeşitli zeka ve kabiliyet derecelerinde olan her Müslüman, kendi gücüne göre İslam'ı yaşama imkanı elde etmiş oluyordu.

Netice itibariyle Mirac,hicretin de müjdecisi olmuştur. Böylece Mirac, İslam'ın yükselişini, engellerin mutlaka aşılarak ilerleme ve yayılma dinamizmini, İslam'ın başarısı için sürekli ümit içinde bulunmayı, gereğince çalışıldığı takdirde ilahi destekle zafere kavuşulabileceğini sembolize etmektedir.


Bu yüzdendir ki, bir insanı davasından çevirecek bütün olumsuzluklar Hz.Peygamber'i tehdit ettiği halde o, İslam'ın, günün birinde geniş kitlelelerce kabul göreceğine dair ümidini asla kaybetmemesinin bir mükafatı olarak Miracla şereflendirildi.Miracın mesajını tam olarak anlayan Hz.Peygamber,İslam'ın başarısına olan ümidini daha da artırmış olarak çalışmalarına coşku ile devam etti.Bu cümleden olarak Mekke'ye dışarıdan gelen yabancılara İslam'ın sıcak sevgisini ve şefkatli prensiplerini aktarmaya devam ediyordu.Ayrıca,kabileler arasına ve kabilelerin alışveriş için biraraya geldiği panayırlara bizzat kendisi gidiyor ve ahaliye ısrarla,fakat ölçülü bir şekilde İslam'ı anlatıyordu. Mesela Mecenne,Ukaz ve Zülmecaz panayırları Hz.Peygamber'in tebliğ için gittiği yerlerden bazılarıydı.Üstelik,müşriklerin elebaşıları da buralarda bir gölge gibi onu takip ediyorlar ve O, Kur'an ayetlerini okudukça onlar da başka laflar söyleyerek tebliğin tesirini azaltmaya uğraşıyorlardı. Peygamberimiz bundan da yılmıyordu. Nitekim sözkonusu panayırlarda ve diğer yerlerde Beni Amir, Kinde, Gassan, Mürre, Fezare ve Süleym kabilesi mensuplarıyla görüşüp konuşabilmişti. Bu samimi ve yoğun çalışmalar hiç kuşkusuz hayırlı meyveler veriyordu. Mesela Devs kabilesinden Tufeyl b.Amr Mekke'ye geldiğinde aleyhte propagandaya rağmen Peygamberimizi Ka'be yanında Kur'an okurken işitmiş, bundan etkilenerek onu evine kadar takip etmiş, sonra Müslüman olarak memleketine dönmüş ve kabile fertlerini de İslam'a davet etmişti. Cenab-ı Allah bu zata Müslümanlığın belirtisi olarak manevi bir nur, bir ışık ihsan etmişti. Diğer taraftan Yemen'in Ezd kabilelerinden Dımad adlı bir büyücü,inkarcıların etkisinde kalarak güya Hz.Peygamber'i yola getirmek için harekete geçmişse de Allah'ı yüceltip öven, O'nun kudret ve sıfatlarından bahseden ayetleri dinleyince kelime-i şehadet getirerek Müslüman olmuştu.

Yorum Gönder

To Top